Pazar, Aralık 27

Özledim, Özledik

Birini özledim, özledik. Özü, azla konuşan o adamı özledik. Ben onunla oturup, bir çay eşliğinde sigaramı tüttürmeyi özledim. İçeri girerken mutlulukla kulağını çıkarıp, aynı yerinden yakasının sallandıran o adamı özledim. Ceketinin aynı yerinde uykusuz durduğunu bilmeyi özledim.
Always'de alcoholica ile girilen bayağı sol muhabbetleri sabırla dinleyip, "Susun artık, iyice saçmaladınız" diyen abimi, "Ya ne olacağıdı?" diyen arkadaşı, beraber gülünen günleri özledim. Siktir et be! Verdiği değeri karşısındakine buram buram koklatan büyük adamı özledim. Duyurudur. Cüzdanda taşınan yazı, yazanın yerini dolduramıyor.

"kırmızıbilye"



Eski bir 45lik gibidir özlem. Aniden patlar, dumanı tüter hafif hafif. Gücün oldukça eline alırsın zira geri teper, can acıtır. Üfler dağıtırsın dumanını; elini yakan bir çocuk gibi değil, annenin çorbasına üfler gibi ağır ağır... İşte bir tanesi kendi şakağına dayar, bir tanesi karşısındakinin. Ve ben bazı bazı rus ruleti oynarım. Tek başıma...

"swam"

Çarşamba, Aralık 16

Arayış

Bu sabah son olmayacaktı. Son sabahım bu olmayacaktı ya da ben öyle istemiştim. Yağmur yağıyordu ufak ufak yola çıkarken; naif ve gururlu. Küçük su birikintilerinin etrafından dolaştım okula gidene kadar. Hiçbir şeye anlam yüklemeden sadece su birikintisi olarak görmek istedim onları bu sabah. Olmam gereken yerin neresi olduğuna karar veremediğim ortadaydı ama en azından bi ağacın dibinde ıslak çimlere oturmak sanırım biraz daha kendimi bulmamı sağlayacaktı. Tüm umutlarımın yitip gitmeyeceğine inandığım bu sabah küçük bir dal kucağıma düşene kadar devam etti. Birileri geçerken bana bakıyordu ama kimin umrunda. Onların küçük hikayelerini yazmak için ilk acemilikle kalemimi elime aldım...

***

Şimdi şu önümden geçen güzel sarışın kız yanındakine birşeyler anlatıyor. Diğeri de cevap veriyor tabii. Ya ne yapacaktı sanki? Küçük arkadaşlıklarının içine konuşulacak başka şeyler ekleyen biri bendim sanırım. Sen! dedim. Döndü, evet sen! dedim bu defa. Yaklaştılar biraz. Yüzündeki kıvrımları seçebilene kadar yaklaşmalarına izin verdim. "Ne kadar garip değil mi? Sen birazdan eğitildiğini düşünürken ben burada olacağım. Ve senin aklında bu ağaçlar değil ben olacağım."

***

Eski bir tanıdık yaklaşıyor bana doğru. Hiçbir şey söylemeden yanıma oturuyor. Susuyoruz biraz. Konuşacak birşeyler bulması için zaman veriyorum ona. "Sen..." diyor. "Bu ağaçla sevişebilecek kadar büyüksün. Ona aşık olacak kadar küçüksün aslında..." Kısa bir türkü mırıldanıyor. Kalk diyor. Elimdeki dalı uzatıyorum. Sen git diyorum, ben arayacağım.

***

Bir tanesi daha geliyor şimdi. Haki yeşil parkasıyla akıyor gibi önümden. Ayakları bir karış yukarıda gibi yürüyor. Çıkmadan önce annesinin yanaklarından öptü bu çocuk ve küçükken de seviyordu annesini. Sünnet oldu bu, sabaha kadar ağlarken de annesini sayıkladı. Şimdi küçük yaramazlıklar peşinde ve hala seviyor onu. Benim yağmuru, ekmeği, çocukları sevdiğim gibi...

***

İçimden haykırmak dahi geçmiyor. Geçip giden başkası da olmuyor. Karnımı doyurdum belli ki bu sabah. Son olmasın diyorum. İçimden akan her bir kelimenin sonu olmasın...