Pazar, Ağustos 29

.....

çocukken televizyonda dönen her şey için onlar kağıt derdi annem.. evet, her şey kağıt.. insan bile.. baksanıza, kaç kere katlanıyoruz siktiriboktan dertlere..

Perşembe, Mayıs 27

Başlıksız

ulu orta yere şıçmayın be arkadaş.gönül bu.ota da konar, boka da.benimki hep boka konuyor.ama bu sefer durum farklı.şikayetim boka konmaktan değil.burnuma kadar boka batmış olmaktan....

Salı, Mayıs 25

DÖNME

dönmek istiyorum.evet tam olarak bunu isiyorum. 'dönmek'.hem de eski hayatıma.her şeyin bir tadının olduğu o hayata.çünkü sıkıldım.her şeyin tadı aynı.sadece 'acı'....

Pazartesi, Mayıs 24

Yap-Boz

çok severim ben puzzle'ı.yılmadan sıkılmadan,uğraşırım onlarla ama hiç birini tamamlayıp asamadım; adına 'ruh' denilen odaya...çünkü her yeni kutudan hep bir parça eksik çıktı.ben yeni bir puzzle alıp yapmaktan sıkılmadım,puzzle eksik çıkmaktan...''en sonunda buldum eksiksiz kutuyu'' derken farkettimki o parça başka bir puzzle'a aitmiş...kısacası yine 'boz'dum.hiçbir zaman tam olarak yapamadımki zaten.Hep aynı terane.Yap-Boz,Yap-Boz,Yap-Boz......

Çarşamba, Mart 24

defter

'hayatımda bir sayfa açtım' diyen insanı samimi bulmam. insanın geçmişinden kaçma çabasından başka bir şey değildir bu. doğrudur, insan zaman zaman ister bunu. 'aşk hiç biter mi?' şarkısında geçen, sevgiliyi hatırlatan her anı silmek ister insan. bir zaman mutluluğun tanımı olmuş bir çift gözü unutmak ister. hani o gözlerini kapatınca, en zifiri karanlıkta parlayan bir çift gözü, hani o gülünce gülümseten, ağlayınca ağlatan...

katılmıyorum. hayat dediğin bir kalınca defter. doğrudur sayfalar çevrilir. doğru gibi görünür, tertemiz bir sayfa açmak. yalandır aslında.altında görünür önceki sayfanın izleri. inatla hayır kopardım önceki sayfaları diyorsan, itirazım yok. yalnız unutmayasın, kopardığın sayfalar temizlenip eklenmiyor defterin sonuna.

Cuma, Mart 19

Yarım

Yağmur yok bu sabah... Parlak gökyüzü, ince bir beyazlık yansıtıyor. Öyle ince, öyle narin bu sabah... Ağır ağır yükseliyor gün ve ilk hüzmeleri penceremden içeri sokuluyor. Görüyorum, duyuyorum bu sabah...

İçimdeki deniz duruluyor, çarşaf çarşaf seriliyor, dibindeki çakıl taşları kıyıya vuruyor. Sözlerim, yüreğim susuyor. Dışarıda bir ışık yanıyor, uyuyamanlar uyuyor; uyuyanlar uyanıyor...

Dışarıda çocuklar hala taşlar arasında top oynuyor, hala bakkal ile manav birbirinden para bozduruyor, otobüsler dolu yine ve hala birkaç genç kaldırımlarda oturuyor...

Nasıl olur da kaybolur insan? Nasıl terk eder bu güneşi? Nasıl yürümez, nasıl gülmez?
Anlayamıyorum...

Sessiz ve sakince...

Pazartesi, Mart 15

gül deli gönül..

Bugün hiç düşünmeden yazsam, yine böyle dolar mı deli gönül? Bugün umudun olmasa yine açar mı namussuz gül. Bugün seni sevmeden dursam, durur mu dünya? Yazdım düşünmeden yazamaz oldu gül. Umut etmedikçe sustu deli gönül. Dönüyor dünya dönmesine de ne açmaya gül kaldı ustam. Ne sevmeye gönül…

Pazar, Mart 14

Çorba

Gözlerimin körleştiği, duygularımın sıkıştığı, beynimin köreldiği günler...
Gördüklerimi, sevgilerimi, fikirlerimi anlatamadığım günler...

Yaşamın çimlerde uzanmanın ötesine geçemediği şu günler, uçurum kenarlarında gezinmekten daha korkutucu oluyor. Bu ironi kişisellik gösteriyor ya tabii, bendeki dert değil aslen, hayat dışarıda akarken yüzemeyen milyonlarcasını görünce. Başımı çevirip bakıyorum bazen. Ne oldu? Ne olacak? Ne oldum? Ne olacağım?

Beynimin içinde kaynayan bu sorular çorba, karışıyor. Belki bundandır kararsızlıklarım, acılarım, uzun bakışlarım. Gözlerimin önünde ifadesiz bakışlar dolanıyor. Kemiriyor beni, başıma ağrılar saplanıyor, yine kupkuru gözlerim yanıyor...

Yastığa sarılıp uyumak kadar basit aslında. Düşünmemek kadar basit, olmuyor...

Beklentilerimin farkında olmadığımı düşündüğüm anlarda gözlerim kapanıyor. Eyvah, çocukluğum ceplerinde şekerlerle yanıma oturuyor. Yüzü nasıl da gülüyor...

Keşfetmeye çalıştığım sırlar aslında bu çocukluğun küçük ayrıntıları olsa gerek. Sahici gülüşlerin sevgisi...

Gün bugün olmasa belki kanatlanmak yahut boğulmak kadar basit olmalı. Masmavi...

**Ukalalıklarımı mazur görünüz... "Hayat nedir ki bir düş, gördüğüm kadar."

Salı, Mart 9

Arife günlerinin bir anlamı vardır, her insan için ayrı
Dikkatle baksanıza herkeste yasadıklarıyla degil mi?
Bırakın masal okumayın bana, geride kaldı…
Arife deyince anneannenin çorbasının akla geldiği günler.
Sevgilinden mi ayrılcaksın aşkın arifesi degildir işte arttık ayrılığın arifesidir.
Kafanı kaldır yukarı bir bak her gün uçan bir martının arifesiyse hayat.
Bir kere daha yaşıyorsun demektir. Doya doya iyi ki yaşa

Çarşamba, Şubat 17

Çarşamba, Ocak 27

kuyu

buraya yakışmayacak ama bizbizeyiz yazayım, kuyumu su bastı dostlarım. bunu expheliar da kirmizibilye de gördü. anlatıcam. birikimim çok.

Salı, Ocak 19

gözleri toprağa benziyordu. ne dalmamak mümkündü, ne bu uçsuz bucaksızlıkta kaybolmamak... senin gözlerine dalmak, toprak anaya candan bir tohum ekmek. seni düşünmek, gözlerini kapayıp bir çiçek hayal etmek, ne vakit açtığını bilmemek, hiç solmayacağını umut etmek.

beni seni böylece sevdim ya, sadece sen olduğun için, hani su gibi berrak, toprak gibi bereketle, ateş gibi şehvetle, hava gibi seçeneksizce, boşluk gibi sessizlikte... korkum yok en güzel çiçekleri bulup getirebilirim sana. yapmaycağım. seni seyrederek özlemektir kararım.

'sevgiliye verilen gülün kırmızı değildir aşk, çiçeği alan sevgilinin gözlerinde çakan kıvılcımın kırmızısıdır'

Perşembe, Ocak 14

son

sonunda oldu.en azından onun anlayamayacağı gibi oldu.işine yarayacağının farkında bile değil.ciddi anlamda iyi niyetimle yaptım.ne mi??? ''elma beni zaten sevmiyordu,artık nefret ediyor...''

sorgu

evet,sevgili okur (yada okumaz). bir haftadır yatıyorum evde ve düşünmek için yeterli zamanım oldu.fakat kılımı kıpırdatmaya bile halim yokken turuncu bir tohumun aldatmacasına maruz kalmayı başardım yattığım yerden.halbuki ne kadar şefkat doluydu kimbilir üstünden kimler geçmiş(!) bu tohum... turuncuydu.güzeldi.bir paraguay tohumuna o kadar benziyordu ki... belki doktorluk yapar benim yaralarıma düşüncesi sardı içimi.ne de olsa doktor tohumuydu.ama o da kendine panzehir arayan bir zehir çıktı sadece... son zamanlarda hep zehirli tohumlar bulmaya başladım.nedersiniz sizce ben yaşlandım da benim toprağım mı zehirlendi??? yoksa tohumlar hep zehirli miydi??? en iyisi ne biliyormusunuz.bırakıp bu tohum sevdasını kendiliğinden biten güzel çiçeklere dönmek yeniden...

amk

sikerim.evet.tam olarak böyle başlıyorum yazıma.yeter ulan.iyi ki bi ameliyat olduk.bir haftadır meydanı boş bıraktık diye neler olmuş.dallas mı lan burası.kendinize gelin bir an önce.yoksa 3-4 güne zaten ben geliyorum...

Salı, Ocak 12

geri dönüş

efendim ne zamandır yazmıyordum.baktım ki insanlar beni unutacak,sigara içmemin yasak olduğu şu günlerde ''TÜTÜNCÜL'' bir yazıyla aranıza döneyim dedim... ''Sigarayı bırakmanın gerekliliği ve tütüntün say say bitmez sakıncaları konusundaki yazıları okumuyorum.eli sigaralı bir okuyucu olduğum için konumum konuya uygun değil.üstelik bu ve benzeri yazılar,özünde sigaranın insana ne denli zarar verdiğini anlatır,bunu kanıtlamak için ıkınır ve sıkınır.her gün dünyada,kaç kişinin sigara içtiği için öldüğünün istatistik sayılarını kenar süsü olarak barındırır.o gün dünyada, sigara içmemesine rağmen ölen insan sayısından söz etmez.genellikle hayatında hiç sigara içmemiş,tütünü ağzına hiç sürmemiş ve aklını sağlıkla bozmuş,gayet sinir tipler tarafından yazılır bu yazılar.biz tütün içiciler,hepimiz çok iyi biliyoruz ki sigara sağlığımız için hiç de iyi birşey değil ve bunun bize uzun uzun anlatılmasına gereksinimimiz yok;çünkü biz işin bilincinde olarak sigara tüttürmeyi sürdürmekteyiz.neden,diyeceksiniz!deyin!biz size; '-içiyorsak sebebi var!' gibi bir arabesk açıklamada bulunmak zorunda değiliz.kimisi sigara içmeden kitap okuyamaz,kimisi araba kullanamaz.insanlar için genelde yaptığı işin arkadaşı olmuştur sigara,bu yüzden sigarayı bırakamazlar yada sigarayı bırakınca yaptıkları o işi de bırakırlar.yazar gabriel garcia marquez,kendisine sigara yasaklandıktan sonra yazarlığı bıraktığını,artık yalnızca gazatecilik yapabileceğini açıklamış.ama yıllar sonra yeni bir kitapla çıkmış insanlığın karşısına.gizlice sigaraya mı başlamıştı?sigarasız yazmayı mı keşfetmişti?sigarayı yaptığı işin olmazsa olmaz arkadaşı sananlar,gerçek tütün içiciler değildir.gerçek bir içici,sigara içerken başka hiçbir iş yapmaz ve sigara içmeyi yaşar.örneğin ilk nefesle ikinci nefes arasında önemli bir fark vardır,son nefes bambaşkadır.küllükte bir an dinlendirilmiş,külü uzamış,silk beni haline gelmiş bir sigaradan alınacak nefes ve keyif elbette çok özeldir.bunun ayırdına varamayan,sigarayı küllükte unutan,ikide bir sigarası sönen bir içici,ciddiye alınacak bir tütn içici değildir.sigarası ağzında sönen tiplerse,içici olarak ciddiye alınmaması gerekenlerdir.doktorun tavsiyeleriyle kendi zaafları arasında gelgit yaşayarak günde belirli sayıda sigara içenler,o sayıyı azaltmaya çalışanlar, içiciden sayılmaz.doğru dürüst bir içici,günde kaç adet sigara içtiğini bilmez.o yalnızca paketteki son sigaraya ulaşmadan önce yeni bir paket alması gerktiğinin bilincindedir. ' -bırakıcam bu sigarayı ' diye güne başlayan ve öğlene kadar diş gıcırdatarak sigara içmemeyi başaran kimi kendine eziyet tipler,öğle yemeğinden sonra; 'yakmıycam,öyle ağzımda dursun! ' diye bir sigarayı sinirle iki dudağının arasına yerleştirir.ikindiyi bulmadan da 'hiç sigara içmeyip yüz yaşıma kadar ot gibi mi yaşıyacam! ferahlatıcı mantığına ulaşır ve ateşler tütünü.tütün içilecekse keyfine varılarak içilmelidir.bir nargile içicisinin muhteşem keyfini göz önüne getirin.içici nargileyle bütünleşmiştir,başka hiçbir olayla ilgili değildir, bir elinde marpuç öbür elinde maşa gözü tömbekide derinlemesine yaşamaktadır olayı.hiç nargile içierken telefonla konuşan görmedim örneğin.bu yüzden,yani sıradan bir tütün tükeci olmadığım için,sigara içmekten muhteşem bir keyif aldığımdan tütünle vedalaşmayı düşünmüyorum.'' yazarın eline sağlık...

Perşembe, Ocak 7

Kaktüs

Ben bir kaktüsüm. Dikenleri olan, ama bazısına sevimli bir kaktüsüm. Herşeye inat yaşamayı bilen, yağmurlara sevinen, hiçbir kara bulutu sevmeyen ama her bir damlayı biriktiren, en çok beni sevene sevinen ama sevilemeyen, dokunanın canını acıtan ve daima yana yana büyüyen bir kaktüs...

Cumartesi, Ocak 2