Çarşamba, Kasım 18

Dağ ile Raks

Bir dağın eteğindeyim. Tırmanmak da hiiç aklımda değil. Zirvesini seyrediyorum, bir saat sonra hala dumanlı. Birkaç taş fırlatıyorum o tarafa, tam zirvesine; yetişmiyor. Yetişmeyecektir, hiç canını yakamayacağım bu taşlarla. Aslında yakmak da istemiyorum ama fırlatıyorum işte.
Geldim geleli iki saat oluyor, dumanı seyrelmiyor dahi. Daha fazlasını göremiyorum, inceliyor zirvesine doğru ama yukarıda neler var bilemiyorum. Belki daha fazla kalınlaşacak, bir kum saati olacak. Amma da ironik olurdu ha!
3 saat önce geldim buraya. Zerre yol kat etmiş değilim. Ne tarafa giderek yol kat edilir bilmem, sorma. A-a! En sevdiğim film. Gözlerimin önünde oynuyor. Hayır, Kaf Dağı değil burası.
Aklım öteye geçmek isteyeli 4 saat oluyor, usanmaya başlıyor yavaş yavaş; fakat gönlüm oralı değil ne çare...

"yıldız dağı işte de geldim yanına
bir teselli versene garip canıma
salıver gideyim de nazlı yarime
ülker yıldızı niçin kalkmaz dumanın
dertli yıldız niçin gitmez ateşin, merakın
namlı da namlı yükseklerde karın var
alçağında mor sümbüllü bağın var
şimdi duydum da benden başka yarin var
ülker yıldızı niçin kalkmaz dumanın
dertli yıldız niçin gitmez ateşin, merakın"

Yıllar geçiyor üstünden; gözüm yükseklerde. Bazen kısa bir türkü, bazen tok bir aşk törpüler insanı. Sarılıyorum sıkıca, selam veriyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder